Yaşamın Ana Ekseninde Hedefimiz Ne Olmalı?

Yaşamın Ana Ekseninde Hedefimiz Ne Olmalı? Sorusuna dönük dostlar ile yaptığım sohbete dayalı benimle paylaşılan hususlara değinmiştim.

Anasınıfı öğrencisi ile yaptığım bir sohbette ilk anda tereddütsüz verdiği ve coşku dolu cevabı “Mutlu Olmak” demesinden etkilenmiş, bir yetişkinler bu sürecin hangi noktasında olduğumuza dönük, 'Yaşam Memnuniyeti Araştırması' TÜİK verilerini değerlendirmiş;


 

TÜİK'in Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, mutluk oranlarında 2023 yılında %52,7 iken 2024 yılında %49,6 düştüğüne;

Kadınlarda mutluluk oranının yüzde 52,3 iken, erkeklerde yüzde 46,9 olduğuna dikkat çekmiş,


 

“İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar?” sorununu literatürde araştırma verilere dayalı önceki yazımızda gruplandırdığımız başlıkları ele alarak, gönül sohbetlerimiz ana ekseninde değerlendirmiştim.


 

Yazımızın devamında “Mutluluk Mümkün Değil midir?” diyerek, bu sorumuza cevap arayacağım.


 

Modern eğitim sistemleri, çocuklara bilgi yüklemede çok başarılı. Matematik, fen, teknoloji, dil… Ama sormamız gereken esas soru şu: Tüm bu bilgiler arasında, çocuklara “MUTLU OLMAYI” öğretebiliyor muyuz?

 

Gözden kaçırmamamız gerek; mutluluk, kısmen dış şartlara, kısmen de kişinin kendisine bağlıdır. Çoğu insanın mutluluğu için bazı vazgeçilmez şeyler vardır; ama bunlar, yiyecek, barınma, sağlık, sevgi, başarılı iş ve çevreden saygı görmek gibi basit şeylerdir. Dış etkilerin gerçekten kötü ve ters olmadığı durumlarda bir insan/birey; tutku ve ilgileri kendi içine değil dışa dönük olmak şartıyla mutluluğa erişebilir.


 

Şu halde eğitimde olsun, kendimizi hayata uydurmada olsun, dünyaya göre ayarlamada olsun öncelikli yapmamız gereken; kendimize yönelmiş tutkulardan kaçınmak ve kendimizi dinleyip durmaktan bizi kurtaracak sevgiler ve ilgiler edinmeye bakmaktır.


 

İnsanların gerçekleri kabul etmek istemeyişlerinin ve uydurdukları yalanlardan medet ummalarının temel sebebi korkudur. Günah duygusu taşıyan adam da, bir bakıma, kendi kendini sevmektedir. Bu geniş evrende o adam için en önemli şey, kendisinin erdemli olmasıdır.

 

Mutlu insan dış dünyada yaşar; özgür sevgileri ve geniş ilgileri vardır… Mutluluğunu odaklandığı bu ilgilerden, bu sevgilerden ve bunların kendisini başka insanlar için sevimli ve ilgi çekici yapması gerçeğinden sağlar. Sevilen kişi, aynı zamanda seven kişidir. Mutlu yaşama, büyük ölçüde, iyi ve dürüst yaşama demektir.

 

Mutlu bir insan, kendisini evrenin vatandaşı olarak hisseder, evrensel görünüşün ve hazların tadını bol bol çıkarır… Ölüm düşüncesiyle tedirgin değildir. Çünkü kendisini kendinden sonra geleceklerden ayrı saymaz.


 

Bu evrensel gerçeğe erişmeyi nasıl sağlayabilir, mutlu olabilir, istikbalin teminatı olacak çocuklarımızı mutlu olmalarını nasıl sağlayabiliriz diye düşündüğümüzde, bu sürecin ailede başladığı gerçeğini fark etmek, kabullenmekle anlam kazanır. Öncelikli olarak aileyi ve sürecin devamında istikbalin teminatı görülen neslin inşa sürecine dönük kurulan eğitim sistemi ve bu yöndeki kurumsal yapının sorgulanması gerektiğini düşündürüyor...


 

Bu farkındalık dahilinde çocuklarımızı “Mutlu Olmayı”  sağlayabiliyor muyuz? Sorusuna dönük nefsimizi hiç sorguladık mı? Aile içinde ve dışında, gönderdiğimiz kreşteler başlayan, okullarda devam eden süreci hiç düşündük mü?


 

Modern eğitim sistemleri, çocuklara bilgi yüklemede çok başarılı. Matematik, fen, teknoloji, dil… Ama sormamız gereken esas soru şu: Tüm bu bilgiler arasında, çocuklara “MUTLU OLMAYI” öğretebiliyor muyuz?


 

Çocuklarımızı geleceğe hazırlamak, sadece akademik başarıya indirgenemez. Onları hayata hazırlamak; karşılaştıkları zorluklara rağmen umutlu kalmayı, kendilerini sevmeyi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmeyi ve iç huzuru yakalayabilmeyi de içerir. Peki, eğitim ortamlarımız bu duygusal sermayeyi ne kadar destekliyor? Bu temel soruya yönelik süreci, nefsimizi ve ortamımızı, ev veya kurumsal açıdan eğitime ayrılan mekânlarımızı ve kullanım sürecimizi özelde sorgulamalıyız…


 

Gözden kaçırmamalı ve unutmamalıyız ki; “MUTLULUK” "bir süreç" biçimidir, bir yaşam biçimidir... Bu yaşam biçimi ise ancak küçük yaşlardan itibaren modelleme, değer eğitimi, duygusal okuryazarlık ve anlam arayışı ile kazandırılabilir. “Hayatta başarılı ol” baskısını dengelemek için, “Hayatta mutlu ol” gerçeğini çocukların kalbine, yaşarken yerleştirmeliyiz.


 

Mutluluk dersini müfredata eklemek belki mümkün değil ama sınıfın ruhuna mutluluğu katmak, bu ana eksen eğitim durumları düzenlemek mümkün. Bir öğretmenin gülümsemesi, bir rehberlik saatinde veya teneffüste bahçede veya sokakta, caddede yapılan samimi bir sohbet, bir sosyal etkinlikte veya drama etkinliğinde içten gelen bir kahkaha… Bunların her biri çocuklara hayatta mutlu olmanın mümkün olduğunu gösteren küçük ama güçlü adımlardır.


 

Unutmayalım: Çocuklara sadece meslek değil, yaşam sevinci kazandırmak da bizim öncelikli görevimizdir. Çünkü bilgi insanı ileri taşır, ama mutluluk onu yaşama bağlar.


 

Eğitim kurumlarımızın var oluşlarına esas amaçlarının ana ekseni, sadece bilgili değil, aynı zamanda yaşamdan keyif alabilen, bizi biz kılan milli ve manevi değerlerini tanıyan ve mutlu bireyler yetişmesine katkı sağlamaktır. Çünkü inanıyoruz ki bir çocuğun hayatta başarılı olabilmesi kadar, hayatta mutlu olabilmesi de temel bir yaşam becerisidir.


 

Ne yazık ki mevcut eğitim sistemlerinde başarı çoğu zaman sınav sonuçlarıyla ölçülüyor. Oysa ki hayatın sınavları, test kâğıtlarına sığmaz. Dayanıklılık, umut, özgüven, empati ve anlam duygusu; (bireyin hayat hikayesini oluşturur ve bireye kendini ifade etme fırsatı tanınması) hayattaki mutluluğun temel taşlarıdır. Birey, kendi hayat hikayesini hür iradesi ile oluştururken, kendini ifade edemiyorsa,  bir yanı eksik kalacaktır. Bu beceriler ise ancak doğru bir rehberlikle ve sağlıklı eğitim ortamlarıyla geliştirilebilir.


 

Peki biz bu konuda ne yapabiliriz?

1. Duygusal Eğitim Fırsatları Yaratmalıyız

Sınıflarda sadece akademik bilgi değil; duygu tanıma, ifade etme, başkalarının duygularına saygı duyma gibi konular da yer bulmalı. Drama etkinlikleri, yaratıcı yazma atölyeleri, rehberlik saatleri bu alanda güçlü araçlardır. Bu açıdan kültür ve sanat faaliyetleri önceliklendirilmelidir.


 

2. Model Olarak Yol Göstermeliyiz

Çocuklar söylenenleri değil, gözlemlediklerini öğrenir. Eğitici ve yetişkinler olarak; stresle baş etme biçimimiz, iletişim kurarken ki tutumumuz ve yaşam karşısındaki duruşumuz, çocukların “mutluluk” tanımını doğrudan etkiler.


 

3. Başarı Tanımını Yeniden Yapmalıyız

Çocuklara sadece “iyi not alırsan başarılısın” dememeliyiz. Başarıyı; iyi bir arkadaş olmak, sorumluluk almak, yardımsever davranmak, kendi hedeflerini belirlemek gibi çok boyutlu hale getirmeliyiz. Çünkü bu da mutluluğun bir parçasıdır.


 

4. Güvenli ve Destekleyici Ortamlar Sunmalıyız

Kendini güvende hisseden, yargılanmadan ifade edebilen çocuklar çok daha mutlu bireylere dönüşür. Bu nedenle okullar, atölyeler, sosyal etkinlikler çocuklar için birer güvenli alan olmalıdır.


 

5. Anlam Arayışını Desteklemeliyiz

Mutluluk bazen sadece haz değil, hayatı anlamlı bulmakla ilgilidir. Çocuklara kendilerini keşfetme, ilgi alanlarını tanıma, toplumsal fayda sağlayacak projelere katılma imkânları sunulmalıdır.


 

Sonuç olarak;

Bir çocuğun yüzünde gülümseme varsa, umut varsa, merak ediyorsa, güven duyuyorsa; biz eğitimde gerçekten bir yere varıyoruz demektir. Mesleki formasyonun ana ekseninin; istiklal ve istikbalimizin teminatı olan çocuklarımıza yaşamın sadece bir yarış değil, aynı zamanda bir keşif ve mutluluk yolculuğu olduğunu hatırlatmaya devam etmemizin önemine,  bu süreçte onlara doğru model olmanın derin mesuliyetimiz olduğuna dikkat çekeriz

Metin AKGÜN

Eğitim Bilim Uzmanı

Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Mavi Haber Merkezi

Bakmadan Geçme