
NAFİZ KOCA, KELEŞ, AÇIKKAPI, NAZIRLI VE HAZİN HİKÂYE!
Cengiz Gülaç
Doktor olan bir dostumla sohbet ediyorduk. Ülkeyi kurtardıktan sonra konu geldi küçük taşramızın büyük dertlerine
Geçtiğimiz gün Günışığı Gazetesinde Nafiz Koca önemli bir yazı yazmıştı. Koca, “Bu işi yine Gürsel Erol çözecek gibi” başlıklı yazısında
Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nin uzun süredir başhekimi olmadığını anlatmıştı.
Koca yazısında özetle; AK Parti’nin afet bölgesi meselesini yüzüne bulaştırdığını, konuyu Gürsel Erol’un çözdüğünü, böylesi önemli bir hastanenin başhekiminin olmamasının kabul edilemeyeceğini, AK Partililer bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırması halinde Gürsel Erol’a olası bir gol pası daha verebileceklerini anlattıktan sonra Semih Işıkvere de meselenin çözülmesi konusunda girişimlerde bulunmasının kendisi açısından önemli bir hamle olacağını belirtmişti…
Sanırım bu konuyu daha önce Hakimiyet Gazetesindeki arkadaşlar da gündeme taşımıştı.
Bölgenin değil, Türkiye’nin en büyük sağlık yatırımlarından birisinin idarecisi olmadan hizmet vermesi elbette ki kabul edilebilir bir şey değil.
Ha, idarecisi olunca kalp damar cerrahisinde hastane doktorları aydınlanma mı yaşayacak, orası hazin hikâye!
Doktor arkadaşa Nafiz Koca’nın yazısından bahsettim. Arkadaşım yazıyı okumuştu ve Koca’nın önemli bir sıkıntıyı dile getirdiğini söyledi. Ki, el hak, ben de Koca ile aynı fikirdeydim.
Sonra arkadaşım süreci anlatmaya başladı…
AK Partili vekiller başhekim meselesinde şöyle bir karar almışlar…
Başhekimin ismini siyaset tayin edecek. Her iktidar kendisiyle uyumlu kişilerle çalışmak ister. Bu çok normal.
Başhekim belirlendikten sonra alt kadroları onlarla çalışacak başhekimin takdirine bırakma kararı alıyorlar. Bu da olması gereken…
Alt birimlerin belirlenmesini başhekime bırakmışlar ancak istisna olarak şu kararı almışlar…
Herhangi bir sebepten ötürü alt birimlere atanacak isimlerde siyasiler sıkıntı görürse buna itiraz edebilecek.
Aslına bakarsınız bu da çok doğal. Zira netice itibariyle başhekim olacak kişide hükümet gücü yok. Kağıt üzerinde olumlu görünen bir ismin başhekimce bilinmeyen bir sıkıntısı olabilir. Siyasiler sadece bu durumda müdahale etme kararı almışlar.
Buraya kadar olan kısımda bence hiçbir sakıncalı durum yok.
Sıkıntı tam da burada başlıyor…
Siyasiler Siyami Aydın Hocanın isminde karar kılıyorlar. Siyasilerin anlaşmasına göre alt birimleri Siyami Hocanın belirlemesi gerekiyor ama ne yapıyorlar, biliyor musunuz?
Bütün alt kadroları siyasiler belirlemek istiyor ve başhekime isim dayatmaya başlıyorlar.
Bunun üzerine şahsen hiç tanışmadığım Siyami Hoca, ülkemizde alışık olmadığımız şekilde ilkeli davranıyor ve “Ekibimi ben belirleyemeyeceksem, kusura bakmayın, ben bu görevi kabul edemem” diyor.
“Helal sana be Siyami Hocam, yürüüü!” dememek için kendinizi zor tuttuğunuzun farkındayım zira ben doktor arkadaşımdan bu meseleyi dinleyince direkt bu tepkiyi göstermiştim!
Arkadaşımın anlattığına göre siyasiler aralarındaki anlaşmayı bozunca bu duruma sadece Mahmut Rıdvan Nazırlı itiraz etmiş ve diğer vekillere “Biz böyle anlaşmamıştık. Sadece sakıncalı isimlere itiraz edecektik. Başhekim kendi kadrosunu kuramayacaksa nasıl başarılı olabilir?..” diyerek aslında aralarında bir anlaşma olmasa bile vizyon sahibi bir yönetim anlayışını ortaya koymuş.
Doktor arkadaşım duymasın, ben ne olur, ne olmaz diye tanıdığım ne kadar doktor varsa aradım ve meseleyi sordum. Meğer bütün sağlık camiası meselenin aslını biliyormuş da bir bizim haberimiz yokmuş.
Herhangi bir kurumda tepe yönetici değiştirilecekse siyaset makamının inisiyatif alıp ismi belirlemesine kimse itiraz edemez. Bizi ilgilendiren ne olmalı? Herhangi bir kuruma atanan kişi elbette ki iktidara akın olsun ama liyakati de olsun.
Ancak siyaset bir kuruma idareci atarken, idareciden tutun da çaycıya kadar müdahale ederse iş çığırından çıkar. Şöyle ki,…
Siyasetçi her resmi kurumu bilmez, bilmek zorunda da değildir. Orada kim dürüst, kim çalışkan, kim yetenekli… Tüm bu kriterleri o kurumdakiler bilir.
Ayrıca, her birimin atamasını siyasiler yaparsa hiçbir amir altında çalışan torpilli beyzadeye söz geçiremez.
Tekrar Fethi Sekin Şehir Hastanesi’ne dönecek olursak…
AK Parti Milletvekilimiz Erol Keleş vekil olmadan önce şehir hastanesinin son başhekimiydi. Buradan kendisine soruyorum:
1 – Alt kadrolarınızın tamamını siyasiler mi atadı?
2 – Siyasiler atadıysa itiraz ettiniz mi?
3 – Siyasiler karıştıysa bundan rahatsız olmadınız mı?
Demem o ki sevgili dostlar, bu müdahalenin yanlış olduğunu en iyi Erol Keleş bilir, bilmeli…
Yok Erol Keleş; “Dün bana karışıyorlardı, bugün devran döndü, sıra bende!” diyorsa, diyecek lafım yok. Dişimi kırar otururum!
Nafiz Koca eleştirilerinde haklı ama ben hikâyenin perde arkasını anlattım.
Açık konuşayım, ben bu eski usul taşra siyasetinden yoruldum. Eş/dost, baldız, bacanak, kayınço, kirve için makam peşinde koşmak siyasetin işi olmamalı. Kurumların işleyişine, disiplinine, huzuruna, tecrübesine bu kadar müdahale edilmemeli.
Evet Sevgili Nafiz Koca, unuttuğumuz önemli bir konuyu gündeme taşıdın.
Peki sana ve hepimize soruyorum…
Bu kafayla nereye kadar?..
*****
Şimdi gel de dertlenme!
Gürsel Erol afet bölgesi saçmalığında direkt Cumhurbaşkanımızı ararken, o dönem Cumhurbaşkanı yardımcısının özel kalem müdürünü arayan arkadaş bugün olsaydı…
Yemin ederim sinsilikten fırsat bulsa, sağlık bakanının yardımcısının baldızının görümcesini arayıp bir çırpıda meseleyi çözerdi!
Gel de hayıflanma!